Hüdhüd Kuşu ve Hz. Süleyman

Hüdhüd Kuşu ve Hz. Süleyman,Hüdhüd Kuşu ve Hz. Süleyman Hikayesi,Hüdhüd Kuşu ve Hz. Süleyman Hakkında Bilgiler

Hüdhüd Kuşu ve Hz. Süleyman

Toplumda “Çavuş veya ibibik” kuşu olarak bilinen Hüdhüd kuşu, müslümanlarca muhterem tanınan bir kuştur. Hz. peygamber onun öldürülmesini ve avlanmasını yasak etmiştir.
Hüdhüd kuşunun özelliklerinden bahsedecek olursak; başında dikkate şayan bir sorgucu vardır. Ana ve babasına çok hürmet gösterir. O kadar hürmet gösterir ki Hüdhüd ölen anasını kefenleyerek cesedini bir istirahat yeri buluncaya kadar sırtında ve başında taşıdığı yolunda bir hikaye anlatılır ve sırtının kahverengi oluşu da buna bağlanır. Eşi ölünce hüdhüd yeni bir eş aramaz. Ebeveyni yaşlanınca onların yiyeceklerini temin eder.
Tarih kitaplarında böyle enteresan özellikleri bulunan bu kuş türünden Hz. Süleyman’da da olduğu belirtilmektedir. Hz. Süleyman (a.s.)’ın Hüdhüd’ü için; Yafur, Yağfur, Unfur, Anber, Gabr, Gaber, gibi bir takım isimler sayılmıştır.
Hz. Süleyman (a.s.)’ın muhteşem ordusunda hayvanlar dahil hemen hemen herkesin bir vazifesi vardı. Muhteşem olan bu ordunun içinde Hüdhüd kuşunun da bir görevi vardı. Onun görevi, ordunun geçtiği yerlerde orduya su bulmaktı. Hüdhüd insanların yeryüzünde bir cismi gördükleri gibi arzın derinliklerinde olan suyu görünce, orada dairevi uçuşlar yaparak su bulunan yeri gösterirdi. Suyun yer ve derinliği keşfedildikten sonra Süleyman (as) cinlere emreder, orası kazılır ve su çıkarılırdı.
Rivayetlerde anlatıldığına göre; Mekke-i Mükerreme’den yola çıkan Hz. Süleyman, ordusuyla Karınca Vadisi’ne uğradıktan sonra, öğleye doğru San’a’ya varır. Oranın arazisi çok hoşuna gider ve yanındakiler ile birlikte orada bir süre konaklarlar. Ordunun su ihtiyacı olunca Hz. Süleyman hemen Hüdühüd’ü aramaya başlar. Hüdhüd’ü bulamayınca “Hüdhüd’ü niçin göremiyorum, Yoksa o kaybolanlardan mı oldu?” dedi. bu durumda ordunun susuz kalma ihtimali vardı. Hüdhüd,ordudan izinsiz olarak ayrılmakla suç işlemişti. Hüdhüd’ün bu itaatsizliğine, Hz. Süleyman’ın canı fena halde sıkılmıştı. Diğerlerine de gözdağı vermek üzere şöyle dedi:
“Onu gerçekten şiddetli bir azapla cezalandıracağım, ya da onu boğazlayacağım veya o, bana apaçık olan bir delil getirmelidir.”
Bu sözleriyle Süleyman (as) ihtiyatlı konuşmuş oluyordu. Çünkü “yahut bana kat’i bir burhan getirir” demekle Hüdhüdün mühim bir iş için buradan ayrılmış olabileceği ihtimaline de açık kapı bırakmıştır. Bunu da ancak kesin bir delil ile kabul edebileceğini beyan ediyordu.
Derken uzun zaman geçmeden geldi ve dedi ki: “ Senin kuşatamadığın (öğrenemediğin) şeyi ben kuşattım ve Sana Saba’dan kesin bir haber getirdim.” Dedi ve sözlerine şöyle devam etti: “Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadın buldum ki, ona her şeyden (bolca) verilmiştir ve büyük bir tahtı var. Onu ve kavmini, Allah’ı bırakıp da güneşe secde etmektelerken buldum, şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir, böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur; bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar. Ki onlar, göklerde ve yerlerde saklı olanı ortaya çıkaran ve sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilen Allah’a secde etmesinler diye (yapmaktadırlar). O Allah , O’ndan başka ilah yoktur, büyük Arş’ın rabbidir.”
Hz. Süleyman’ın Hüdhüd’ü niçin aradığına dair değişik birçok rivayetler olmasına rağmen içerik olarak hemen hemen hepsi aynıdır. Bu konu ile ilgili olarak gelen rivayetlerden bir diğeri de şöyledir:
Beydavi’den gelen rivayette deniliyor ki Süleyman (as) Beytü’l Makdis’in inşasını tamamlayınca hac için hazırlanıp Harem-i Şerife gitti. Burada istediği kadar kaldıktan sonra Yemen’e yöneldi. Sabahleyin Mekke’den çıkıp öğleyin Sana’ya vardı. Arazisi hoşuna gitti, oraya kondu, fakat su bulamadı. Hüdhüd ise yol göstericisi idi. suyu iyi bulurdu. Bunun üzerine onu aradı, bulamadı, çünkü Süleyman (as) indiğinde havada bir devir yapmış, diğer bir hüdhüdün durduğunu görmüş, yanına inmişti. İkisi anlaşmışlar, bunun üzerine onun anlattığını görmek üzere beraber daha sonra ikindiyi müteakip gelip anlatmıştır. Beydavi bunun anlattıktan sonra “Yüce Allah’ın hayret verici kudretinde ve özel kullarına bahşettiği hususiyetlerde belki bundan daha büyük şeyler vardır. Onları tanıyanlar kabul ve tasdik eder, iman etmeyen münkirler de inkar ederler” diye bir hatırlatma ve ikaz yapmıştır.
Hüdhüd’ün kaybolmasında dolayı Süleyman (a.s.) onu cezalandırmayı tasarlar ve: “Onu gerçekten şiddetli bir azapla cezalandıracağım, ya da onu boğazlayacağım.” der. Bu ayette geçen şiddetli azaptan” maksadın neler olabileceği müfessirleri bir hayli meşgul etmiştir. Rivayetlere göre Süleyman (as) bunlardan;
1- Bütün tüylerinin yolunmasını,
2- Sadece kanat tüylerinin yolunmasını,
3- Vücut tüylerinin yarısının yolunmasını, tüyleri yolunduktan sonra karıncalara veya güneşe atılmasını,
4- Katran içine batırılıp çıkarıldıktan sonra güneşe bırakılmasını,
5- Kafese hapsedilmesini,
6- Kendi cinsinin haricindeki kuşlarla yaşamaya mecbur edilmesini,
7- Kendi hizmetinden tart edilmesini,
8- Eşinden ayırmayı,
9- Kendi seviyesindekilere hizmet ettirilmesi vs. gibi cezalardan birini kastedmiştir.
Demek oluyor ki Hz. Süleyman bunlardan birini kastetmiş olabilir. Fakat hangisi olduğu belli değildir. Belki de o, rivayetlere konu olan bu cezalardan hiç birini de kastedmemiş olabilir. Bunlar tamamıyla hayali şeylerdir. Ebu Hayyam’ın dediği gibi bunlar birbirine zıt sözlerdir. En doğru ve geçerli olan bunları “teşbih ve temsili” ifadeler olarak kabullenmek ve dedikoduların peşini takipten vazgeçmektir.
Bazı rivayetlerde Hüdhüd’ün Yemen Hüdhüd’ü ile karşılaştığı ve onunla konuştuğu yönünde bilgiler bulunmaktadır. Hz Süleyman yine havai seyahatlerden birini yaptığı sırada bir öyle vakti San’aya varır. Ve güzelliğine hayran olduğu yeşil bir sahada yemek ve namaz molası verir. Bundan bilistifade Hüdhüd dünyanın uzunluğunu ve genişliğini görmek niyetiyle havalanır.Sağa sola bakarken gözü bir Belkıs’ın bahçesine ilişir, hoşuna giden bu yeşilliğe iner. İşte tam bu sırada ismi Yafir olan başka bir Hüdhüd ile karşılaşır. Yemen Hüdhüd’ü ötekine nerden gelip nereye gittiğini sorar. Hz. Süleyman’la Şam’dan geldiğini öğrenince, Süleyman’ın kim olduğunu sorar. Bu vesileyle onu, insanlar, cinler, şeytanlar yırtıcılar ve rüzgarın maliki ve mutasarrıfı olduğunu öğrenir. Söz sırası kendisine gelen misafir, Hüdhüd arkadaşından Yemen ülkesinin kraliçesi olduğunu belirtmiştir.
Bu konuyla ilgili olarak Kitabı Mukaddeste herhangi bir bilgiye rastlanılmamaktadır.

Add a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir