Gazap Üzümleri Olay Örgüsü

Gazap Üzümleri Olay Örgüsü,Gazap Üzümleri Olay Örgüsü Hakkında Bilgi,Gazap Üzümleri Konusu,Gazap Üzümleri Özeti,Gazap Üzümleri Ana Fikri

GAZAP ÜZÜMLERİ OLAY ÖRGÜSÜ

Joad adam öldürmekten hapse mahkum olmuştur. Cezasını çektikten sonra ailesinin yanına dönmek için yola çıkar fakat onu acı süprizler beklemektedir.

Çünkü ailesi toprak sahıplerı tarafından yerlerınden kovulmuşlardır. Joad onları evlerınde bulamaz. Tanıdıklarından birine rastlar ve ailesinin amcasının evinde olduğunu haber alır. Aslında ailesi evlerini terk etmek istememiştir. Fakat toprak sahipleri onlarla birlikte tüm kasaba halkını topraklarından sürüp başka bir yere gitmeleri için zorlamıştır.

Aile Calıfornia’ya gitmeye karar verir. El ilanlarından orada iş bulabileceklerini sanırlar. Joad da aralarına katılır. Tüm aileyi zor günler beklemektedir. Yola çıkma zamanı gelmiştir. Ellerinde para edebilecek onlara yük olabilecek ne varsa yok fiyatına satmaya başlarlar. Kendi tabirlerince yıllarca süren çalışmayı, güneşin altında çekilen eziyeti, dili olmayan bir kaderi satarlar. Satamadıklarını da ateşe verir yakarlar.

Yoksulluk günü gelip çatmıştır. Bütün aile kırık dökük bir kamyonla yola çıkarlar. Yolculuk sırasında büyük baba ve büyük anne ölür. Aile yavaş yavaş dağılmaya başlamıştır. Yol boyunca göç eden bir sürü insanla karşılaşırlar. Karşılaştıkları insanların hepsi de topraklarından kovulmuştur. Ailede en güçlü insan annedir. Anne, kendi ailesinin dağılmaması için elinden geleni yapmaktadır. Bir süre yolculuk yaptıktan sonra bir kamp yeri bulurlar ve burada bir müddet kalmak isterler. Kamp sakinlerinden biri ailenin California’ya gittiğini duyunca gülmeye başlar ve “boşuna gitmeyin, ben oradan geliyorum, orada iş falan yoktur” der. Baba çok sinirlenir ve el ilanlarından bahseder. Adam el ilanlarının doğru olduğunu fakat bunlardan herkeste bulunduğunu söyler ve ekler “ne kadar işçi giderse fiyat o kadar ucuzlar” der. Aslında insanlar kandırılıyordur.

Göçmen arabaları ülkeyi boydan boya katediyordu. Toplumsal yaşamları değişmişti. Artık onlar çiftçi değil göçmendi. Artık sessizce ve uzun uzun tarlalarda değil yollarda batıya bakıyorlardı. Düşünüyorlar, planlar yapıyorlardı. Artık düşünceleri kaygılı, kuraklık, rüzgar yada tozla ilgili değildi. Gözler lastikleri izliyor, kulaklar motor tıkırtılarını dinliyor, beyinler yağla, benzinle, hava ile yol arasında incelen lastiklerle uğraşıyordu. En büyük özlem akşamları içilecek su yenilebilecek yemekti. Dilekler batıya doğru onların önünde gidiyor, batıya varabilmelerini engelliyecek herhangi bir terslik korkusu alıyordu onları.

Joad ailesi yolculuk sırasında bir çok kamp, kamplarda bir çok insanlarla karşılaşırlar. Hepsinde tek düşünce vardır, kendi topraklarına sahip olabilmek ve bu kötü düzene bir son verebilmek, tek yürek olmak.

Toprak sahiplarinin amacı ise insanların mallarını ellerinden almak, insanlar üzerinde baskı kurmak, kendilerini ve mallarını bu tür insanlardan korumak için silahlanmak… çünkü aç ve yoksul insanlar özbilinçlerine varırlarsa topraklar onların olur ve hiçbir silah onları durduramaz.

Toprak sahipleri daha fazlasıı kazanmak için bir sürü ilan bastırıp ucuza işçi topluyorlardı. Verdikleri parayı kabul etmeyene “ işine gelirse, bu iş için kapıda bir sürü insan bekliyor” deyip insanları istediği fiyata çalıştırıyorlardı. Bu yüzden joad ailesinin işi diğer göçmenler gibi çok zordu. Tek çözüm toprak sahipleri ve polise karşı tek yürek olmaktı. Ama buna hiçbir zaman fırsat verilmiyordu.

Ve göçmenler otoyollarda akmaya devam ederken, açlıkları gözlerinden okunuyor, tek bir iş için on adam kavga ediyor, kavga ederek de ücretleri düşürüyorlardı. Bunun yanında bütün bunlar olurken toprak sahipleri de yeni göçmenlerin gelmesi için yeni ilanlar bastırıyorlardı.

Aslında bu işten karlı çıkan bankalar ve büyük çiftlik sahipleri idi. Küçük çiftlik sahipleri de çok zor durumdaydılar. Onları da ucuza işçi çalıştırmaları için sıkıştırıyorlardı.

Joad ailesi yolda bir adamla karşılaşırlar. Adam onlara Hooper çiftliğinde iş olduğunu oraya gitmeleri gerektiğini söyler. Onlar da adamın söylediği yere doğru yola çıkarlar. Çiftliğe yaklaştıklarında yollar iyice kalabalıklaşırç herkes buradaki işten haberdar olmuştur. Çiftliğe vardıklarında bir takım insanların bağırıştıklarını işitirler. Fakat ne olduğunu anlayamadan polisler onları çiftliğe sokar ve kapıyı kapatırlar.

Joad ailesi yeni bir yaşama merhaba demiştir ve çalışmaya başlarlar. Bütün öğleden sonra durup dinlenmeden çalışırlar. Beş kişi o kadar çalışmaya rağmen yanlızca bir dolar kazanabilirler. Bu bir dolar da sadece bir akşam yemeği demekti. Joadların oğlu Tom akşam dışarıdaki kalabalığın sebebini öğrenmek için kampı dolaşmaya başlar fakat nöbetçilerden kaçmak o kadar da kolay değildir. Bir yolunu bularak dikenli tellerden dışarıya çıkıp çadırlarına doğru ilerler ve arkadaşı Casy ile karşılaşır ve Casy ona çiftlik sahiplerinin onları çok ucuza çalıştırdıkları için ayaklandıklarını ve aynısını kendilerine de uygulayacaklarını ve içerideki insanları uyarmaları gerektiğini söyler. Fakat konuşmaları bitmeden polis çadırları basar ve Casy’i öldürürler. Bunun üzerine Tom da polislerden birini öldürür. Durumu ailesine anlatır. Burada da daha fazla kalamazlar. Yine onlara yol görünmüştür.
Yalo çıktıklarında yol boyunca pamuk işçileri aranıyor diye yazan ilanlara rastlarlar ve oraya gidip pamuk tarlalarında çalışmaya başlarlar. Fakat hayat çok acımasızdır. Talihsizlik bir türlü peşlerini bırakmaz. Tarlada çalışırken yağmur yağmaya başlar. Acele ile herkes kaldıkları yere dönerler. Bu sırada Tom’un kardeşi Rosashorn doğum yapmak üzeredir. Annesi ve komşulardan biri ona yardım etmek için erkekleri dışarı çıkarırlar. Bu sırada yağmur iyice hızlanır. Erkekler yükselen suyun yönünü değiştirmek için mücadele ederler ama başarılı olamazlar. Her yer su ve çamur içindedir. Arabalar suların altında kalmıştır. İnsanlar çaresizlik içinde birbirlerine yardım etmeye çalışırlar.

Rosashorn ölü bir çocuk dünyaya getirir. Annesi onu daha güvenli bir yere götürmesi gerektiğini düşünür. Çocukları da yanına alarak otoyola doğru yürümeye başlar bu o kadar da kolay değildir. Çünkü su yükselmeye devam etmektedir. Otoyolda yürümeye başlarlar. Yolun kenarında bir ahır olduğunu görürler ve içeri girerler. Anne, kızına ve diğer çocuklarına oturabilecek bir yer ararken içeride iki kişinin olduğunu görürler. Çocuk korku ile “buranın sahibi misiniz?” diye sorar. Anne de “yağmurdan korunmak için buraya girdik kızımız hasta” der ve bir battaniye ister. Çocuk yerde duran kirli battaniyeyi verir ve babası için biraz süt ister. Çocuk o kadar yalvarmıştı ki anne ve kız göz göze gelirler. Kız soluğunu tutar ve annesine “olur” der. Anne bu duruma çok sevinmiştir. Rose of Sharon herkesin dışarı çıkmasını ister.

Sonra yorgun vücudunu sürükleyerek köşeye doğru ilerler ve yavaş yavaş adamın yanına uzanır. Adam başını iki yana sallar. Rose of Sharon yorganın bir ucunu indirir, göğsünü çıkarır ve “emmelisin” der.

KARAKTER TAHLİLLERİ

Tom Joad: Adam öldürmekten hapse girmiş, cezasını çektikten sonra joad ailesinin yanına dönmüştür. Tom çocukların arasında başı çeker. Cesur yürekli, hiçbir şeyden sakınmayan birisidir. O da bu düzeni onaylamaz. Ona göre insanların topraklarından kovulmaları, göçebe olmaları insanlık dışı bir harekettir. Ona göre kötülüğü yaratan yoksulluktu. Elden ne gelirse yapılmalıydı. Yanlızca bir şeye dikkat edilmeliydi. Ne zaman ileri doğru bir adım atılsa geriye kayılması doğaldı ama hiç bir zaman başlanılan yere dönülemezdi. Bu kanıtlanabilirse yapılanın doğru olduğunu gösterirdi. Öyle görülmese bilr aslında yitirilen bir şey yoktu.

Tom’a göre insanlar bir araya gelip sesini yükseltmeliydi. Zenginler yan gelip yatarken binlerce namuslu insan açlıktan ölüyor, göçe zorlanıyordu. Buna bir son verilmeliydi. Ona göre ortalıkta tabancalarıyla oynayan polisler olmayınca düzen daha kolay sağlanıyordu.

Cosy (Kasabanın Papazı): Cosy yıllarca papazlık yapmış fakat daha sonra kendince bir sürü günaha, fikre kapılmış, bu yüzden papazlığı bırakmış bir kişi. İşin garip olan yanı ise bu fikirlerin kendince mantıklı olması…
Cosy’e göre insanlarda din korkusu diye bir şey kalmamıştır. Kendisi bile bunu yitirmiştir. Yaptığı duaları bile isteyerek yapmaz. Çünkü Cosy insanlara söylevler yaparken, günah olan şeyleri bir bir sıralarken kendisinin iki yüzlü biri olduğuna inanır ve papazlığı bırakır.

Cosy aslında iyi niyetlidir. Yaptığı işi tam yapamadığı için suçluluk duya ve kendini çok aciz hisseder. Cosy romanın ilerleyen bölümlerinde Tom’un suçunu üstüne alır ve onu yerine hapishaneye girer. Bu ona göre yaptığı en iyi iştir.

Cosy birlikte olununca nedenli kutsal olduğunu düşünür. Ona göre birleşen insanlık da kutsaldı. Ancak zavallı, küçücük bir insan lokmasını ağzına alıp kaçtığında, bağırıp çağırarak döğüşmeye başladığında kutsallığını yitirir. Bu tür insanlar kutsallığı mahveder. Ama birlikite çalışan insanlar, birbirleri için değil tüm insanlık için çalışanlar, işte doğru olan, kutsal olan budur.

Anne: Yüzü hiç de yumuşak olmayan, kendinden emin, iradeli bir yüzdür. Ela gözler bir insanın başına gelebilecek bütün acıları gördükten sonra sıkıntıları ve kederleri adım adım aşarak yüce bir sakinliğe insanüstü bir anlayışa ulaşmış gibidir. Ailenin direği olarak durumunu, kimse tarafından elinden alınmayacak güçlü mevkiini biliyor, kabulleniyor, bunu hoşnutlukla karşılıyor gibidir. Kendisi acıyı ve korkuyu kabullenmedikçe ne Tom’un ne de çocukların acı ve korkuyla karşılaşmayacağını bildiğinden bunları durmadan inkar ediyor gibidir. Onun için huzur mutluluktan daha önemlidir soğukkanlılığına her zaman güvenir. Ailedeki önemli konumundan dolayı soylu ve sakin bir güzelliğe sahiptir. Yaraları hep o sardığından elleri heyecansız, emin ve sessizdir. Son söz onun olduğu için kararlarında isabetli ve haklıdır. Kendisi sallandığında ailenin sarsılacağını, umutsuzluğa düştüğü an yıkılacağını, dağılıp gideceklerini iyi bilir.

Onun için tek önemli olan şey şartlar ne olursa olsun ailenin dağılmamasıdır. Yaşamdan beklediği, karınlarını doyuracak kadar aş, başlarını sokacak kadar bir ev ve çalışacak kadar toprak. Onun için toplumda herkes aynıdır. Belli bir sınıflandırma yapmaz ama zaman zaman kurulan dünya düzenine isyan eder.

Noah: Ailenin ilk çocuğudur. Uzun boylu ve içine kapanık bir delikanlıdır. Yaşamı boyunca hiç sinirlenmemiştir. Yavaş hareket edip az konuştuğu için onu tanımayanlar onu aptal zannederler. Oysa o garip bir insandır. Ne büyük gurur ne de cinsel dürtüleri vardır. Ailesini çok seven ama bunu asla belli etmeyen bir delikanlıdır. Tüm dünyaya yabancı ama asla yanlız olmayan biridir. İnsanların istedikleri ve gerek şeylere karşı umursamaz, sessiz sakin garip bir insandır.

Rose of Sharon: Evin genç ve yeni evli kızıdır. Kendisi hamile olduğu için bütün düşünceleri ve davranışları taşıdığı bebeğe yöneliktir. Ona göre bütün dünya gebedir. Aklında yanlızca üreme ve çocuk doğurma vardır. Kendinden hoşnuttur. Yanlızca önemli olmayan ufak tefek şeylerden yakınır. Çevresindeki dünya küçülmüş ve kendisi tam ortasında kalmış gibidir. Onun tek istediği California’ya gidip orada yetişmek ve çok para kazanıp ev, araba alıp çocuğunu en iyi şartlarda doğurmak ve yetiştirmek.

O aslında dünyadaki herşeyi toz pembe olarak görmüştür. Ta ki olaylar onun istediği gibi gelişmeyip yersiz yurtsuz kalana kadar ve ölü çocuk dünyaya getirene kadar.

Connie: Rose of Sharon’un kocası evin damadı. Connie’de karısından farklı düşünmemektedir. Bu yolculuğa çıkarken bu kadar zor olacağını düşünmez ve pişman olur bir yanda hamile karısı bir yanda işsizlik ve göçebelik zaman ilerledikçe zor gelir ve aileyi yarı yolda bırakarak yanlarından ayrılır.

YER ve ZAMAN

Olay Oklohama ile California arasında geçer. Belli bir zaman yoktur.

ROMANIN YAZILIŞ NEDENİ ve ANAFİKİRİ

Topraklarından koparılan ve iş bulma umuduyla yollara dökülen tarım emekçilerinin, kendilerine bir lokma ekmeği bile çok gören bir sistemin kanlı sömürüsüne başkaldırışı, baskıya ve açlığa karşı umutla direnişi anlatmak için yazılmıştır.

YAZARIN VERMEK İSTEDİĞİ MESAJLAR

1) Bir insan ancak ekmeğini çıkarabildiği ve vergisini ödeyebildiği sürece toprağı elinde tutabilirdi. Bu mümkündü. Evet, günün birinde ürünü mahvolana nve bankadan borç almak zorunda kalana dek yapabilirdi bunu…

Ama bir banka yada şirket yapamazdı bunu. Çünkü bunlar soluk alan, et yiyen yaratıklar değillerdi ki. Onlar hava diye ciğerlerine kazançlarını çekerler, işlettşklerş paraların faizleriyle beslenirlerdi. Eğer bunlardan yoksun kalırlarsa tıpkı insanların havasızlıktan ve açlıktan ölecekleri gibi ölürlerdi.

2) Evrendeki organik yada inorganik, herhangi bir maddenin tersine insan yaptığı işi aşar, kavramlarının basamaklarını tırmanır, başarılarının önüne geçer,insan için bunu söyleyebilirsiniz. Kanramlar değişip yıkılınca ulusal, dinsel, ekonomik düşüncenin dar, karanlık yolları, okullar, felsefeler, gelişip parçalandıklarında insan uzanır, kimi zaman acıyla kimi zaman yanılgıya düşerek ileri doğru uzanmaya çalışır. Öne doğru bir adım arılınca, geri kayabilir. Ama yanlızca yarım adım, asla tam bir adım değil. Bunu söyleyebilir, bilebilirsiniz. Siyah uçaklardan Pazar yerlerinin üstüne bombalar atıldığında, mahkumlar domuzlar gibi öldürüldüğünde bundan emin olabilirsiniz. Eğer ileri doğru bir adım atılmasaydı, bu yolda çekilen acılar canlı olmasaydı, bombalar düşmez, boğazlar kesilmezdi. Bombaların sonu gelip de bombacıların hala yaşadıkları dönemden korkun. Çünkü her bomba savaşma ruhunun ölmediğinin kanıtıdır. Grevlerin kesildiği ama büyük patronların yaşadığı dönemlerden korkun. Çünkü ezilen her küçük grev ileri doğru atılan bir adımın kanıtıdır. Şunu da unutmayın: İnsanoğlu’nu bir kavram için savaşmadığı, uğrunda ölmediği zaman gelip çatmıştır. Çünkü bu tek nitelik insanoğlunun temelidir ve insanın bu tek niteliği belirleyicidir.

3) İki adam tek bir adam kadar yalnız ve şaşkın değildir. Ve işte bu ilk “biz” den daha teklikeli şeyler oluşuyor. “Biraz yiyeceğim var” artı “benim hiç yiyeceğim yok”. Eğer bu problemin sonucu “bizim biraz yiyeceğimiz var “ ise iş yoluna girmiş, hareket başlamış demektir. Şimdi biraz çarpma yapalım. Bu toprak bu traktör bizim. Çukurun dibinde yan yana çömelmiş iki adam, yanan ateş, tek bir kaptan yenen yemek, sessiz gözleri mermer parçalarını andıran kadınlar; arkada anlamadıkları sözcükleri can kulağıyla dinleyen çocuklar. Gece ilerliyor. Bebek soğuk almış. Şu battaniyeyi al. Yündür. Annemin battaniyesiydi… Al da bebeğin üstüne ört işte bombalanacak şey bu. “Ben” den “Biz” e doğru gidişin başlangıcı bu…

Eğer insanların sahip olmaları gereken bir çok şeye sahip olan sizler bunu anlayabilseniz, kendinizi kurtarabilirsiniz. Ama bunu bilemezsinizç çünkü sahip olma niteliği sizi her zaman “ben” de bırakır ve sonsuza dek sizi “ben” den ayırır.

4) Topraklarını ellerinden kaçırma olasılığı ile karşı karşıya olan bütün toprak sahiplari tarihi okuyabilir. Şu önemli gerçekleri öğrenebilirlerdi. Mülkiyet bir avuç adamın elinde toplandığı zaman, daha çabuk yitirir ve bunu tamamlayan gerçek: halkın çoğu aç ve çıplak olduğu zaman kendisinde gereken şeyleri zorla alır ve çığlığı daha da güçlendirmeye ve onları bir araya getirmeye yarar yanlızca…

Büyük toprak sahipleri kendilerini korumak için dernekler kurup insanların nasıl gözlerini korkutacaklarını, onları nasıl öldüreceklerini tartıştılar. Tek bir şeyden korkuyorlardı. 300 bin kişi tek bir önder altında yürürlerse her şey biterdi. Aç ve yoksul 300 bin kişi öz bilinçlerine varırlarsa, tüm bu topraklar onların olur, hiç bir silah onları durduramazdı.
Aç insanların bakıçlarına giderek artan bir öfke yerleşiyor, Gazap Üzümleri insanların ruhunda olgunlaşıyor ve bağ bozumu yaklaşıyor.

5) Kadınlar erkeklerini gözlüyorlardı. Yıkılma noktasına gelip gelmediklerini merak ediyorlardı. Kadınlar sessizce durup baktılar. Ne zaman birkaç erkek bir araya gelse yüzlerindeki korku siliniyor, yerini öfke alıyordu ve kadınlar rahat bir soluk alıyordu. O zaman kaygılanacak birşey olmadığını anlıyorlardı. Yıkılma noktasına varılmamıştı. Korku gazaba dönüştüğü sürece asla varılmayacaktı.

KİTAP BANA NE KAZANDIRDI

İnsanların kendi topraklarından, kendi yurtlarından başka hiçbir yerde mutlu olamayacaklarını düşünüyor ve ekliyorum. Dünyada hiçbir şey insanın kendi özgürlüğü kadar güzel ve mükemmel olamaz. Bana göre insanlar özgürlükleri için sonuna kadar mücadele etmeliler. İnsanlar kolay yolu seçmeden zoru başarmalılar.
Ben bu romanı okurken, insanların başka güçler tarafından oradan oraya savrulması, onlara bir hayvan muamelesi yapılması, güçsüz insanların çaresizliğinin bir takım insanları mutlu etmesi beni çok etkiledi. Roman yıllar önce yazılmasına rağmen, günümüzde bile gazap üzümlerini yaşayan o kadar çok toplumlar var ki sanki o günler tekrardan yaşanıyor gibi. Hep insanların geçmişten neden ders almadığını düşünürüz. Fakat bu soru uzun süre cevapsız kalacak gibi. Çünkü yer yüzünde yaşayan güçlü insanlar gittikçe acımasız oluyor, güçsüz insanların da gün geçtikce umutları tükeniyor…

GAZAP ÜZÜMLERİ OLAY ÖRGÜSÜ

Gazap Üzümleri Olay Örgüsü,Gazap Üzümleri Olay Örgüsü Hakkında Bilgi,Gazap Üzümleri Konusu,Gazap Üzümleri Özeti,Gazap Üzümleri Ana Fikri

GAZAP ÜZÜMLERİ OLAY ÖRGÜSÜ

Joad adam öldürmekten hapse mahkum olmuştur. Cezasını çektikten sonra ailesinin yanına dönmek için yola çıkar fakat onu acı süprizler beklemektedir.

Çünkü ailesi toprak sahıplerı tarafından yerlerınden kovulmuşlardır. Joad onları evlerınde bulamaz. Tanıdıklarından birine rastlar ve ailesinin amcasının evinde olduğunu haber alır. Aslında ailesi evlerini terk etmek istememiştir. Fakat toprak sahipleri onlarla birlikte tüm kasaba halkını topraklarından sürüp başka bir yere gitmeleri için zorlamıştır.

Aile Calıfornia’ya gitmeye karar verir. El ilanlarından orada iş bulabileceklerini sanırlar. Joad da aralarına katılır. Tüm aileyi zor günler beklemektedir. Yola çıkma zamanı gelmiştir. Ellerinde para edebilecek onlara yük olabilecek ne varsa yok fiyatına satmaya başlarlar. Kendi tabirlerince yıllarca süren çalışmayı, güneşin altında çekilen eziyeti, dili olmayan bir kaderi satarlar. Satamadıklarını da ateşe verir yakarlar.

Yoksulluk günü gelip çatmıştır. Bütün aile kırık dökük bir kamyonla yola çıkarlar. Yolculuk sırasında büyük baba ve büyük anne ölür. Aile yavaş yavaş dağılmaya başlamıştır. Yol boyunca göç eden bir sürü insanla karşılaşırlar. Karşılaştıkları insanların hepsi de topraklarından kovulmuştur. Ailede en güçlü insan annedir. Anne, kendi ailesinin dağılmaması için elinden geleni yapmaktadır. Bir süre yolculuk yaptıktan sonra bir kamp yeri bulurlar ve burada bir müddet kalmak isterler. Kamp sakinlerinden biri ailenin California’ya gittiğini duyunca gülmeye başlar ve “boşuna gitmeyin, ben oradan geliyorum, orada iş falan yoktur” der. Baba çok sinirlenir ve el ilanlarından bahseder. Adam el ilanlarının doğru olduğunu fakat bunlardan herkeste bulunduğunu söyler ve ekler “ne kadar işçi giderse fiyat o kadar ucuzlar” der. Aslında insanlar kandırılıyordur.

Göçmen arabaları ülkeyi boydan boya katediyordu. Toplumsal yaşamları değişmişti. Artık onlar çiftçi değil göçmendi. Artık sessizce ve uzun uzun tarlalarda değil yollarda batıya bakıyorlardı. Düşünüyorlar, planlar yapıyorlardı. Artık düşünceleri kaygılı, kuraklık, rüzgar yada tozla ilgili değildi. Gözler lastikleri izliyor, kulaklar motor tıkırtılarını dinliyor, beyinler yağla, benzinle, hava ile yol arasında incelen lastiklerle uğraşıyordu. En büyük özlem akşamları içilecek su yenilebilecek yemekti. Dilekler batıya doğru onların önünde gidiyor, batıya varabilmelerini engelliyecek herhangi bir terslik korkusu alıyordu onları.

Joad ailesi yolculuk sırasında bir çok kamp, kamplarda bir çok insanlarla karşılaşırlar. Hepsinde tek düşünce vardır, kendi topraklarına sahip olabilmek ve bu kötü düzene bir son verebilmek, tek yürek olmak.

Toprak sahiplarinin amacı ise insanların mallarını ellerinden almak, insanlar üzerinde baskı kurmak, kendilerini ve mallarını bu tür insanlardan korumak için silahlanmak… çünkü aç ve yoksul insanlar özbilinçlerine varırlarsa topraklar onların olur ve hiçbir silah onları durduramaz.

Toprak sahipleri daha fazlasıı kazanmak için bir sürü ilan bastırıp ucuza işçi topluyorlardı. Verdikleri parayı kabul etmeyene “ işine gelirse, bu iş için kapıda bir sürü insan bekliyor” deyip insanları istediği fiyata çalıştırıyorlardı. Bu yüzden joad ailesinin işi diğer göçmenler gibi çok zordu. Tek çözüm toprak sahipleri ve polise karşı tek yürek olmaktı. Ama buna hiçbir zaman fırsat verilmiyordu.

Ve göçmenler otoyollarda akmaya devam ederken, açlıkları gözlerinden okunuyor, tek bir iş için on adam kavga ediyor, kavga ederek de ücretleri düşürüyorlardı. Bunun yanında bütün bunlar olurken toprak sahipleri de yeni göçmenlerin gelmesi için yeni ilanlar bastırıyorlardı.

Aslında bu işten karlı çıkan bankalar ve büyük çiftlik sahipleri idi. Küçük çiftlik sahipleri de çok zor durumdaydılar. Onları da ucuza işçi çalıştırmaları için sıkıştırıyorlardı.

Joad ailesi yolda bir adamla karşılaşırlar. Adam onlara Hooper çiftliğinde iş olduğunu oraya gitmeleri gerektiğini söyler. Onlar da adamın söylediği yere doğru yola çıkarlar. Çiftliğe yaklaştıklarında yollar iyice kalabalıklaşırç herkes buradaki işten haberdar olmuştur. Çiftliğe vardıklarında bir takım insanların bağırıştıklarını işitirler. Fakat ne olduğunu anlayamadan polisler onları çiftliğe sokar ve kapıyı kapatırlar.

Joad ailesi yeni bir yaşama merhaba demiştir ve çalışmaya başlarlar. Bütün öğleden sonra durup dinlenmeden çalışırlar. Beş kişi o kadar çalışmaya rağmen yanlızca bir dolar kazanabilirler. Bu bir dolar da sadece bir akşam yemeği demekti. Joadların oğlu Tom akşam dışarıdaki kalabalığın sebebini öğrenmek için kampı dolaşmaya başlar fakat nöbetçilerden kaçmak o kadar da kolay değildir. Bir yolunu bularak dikenli tellerden dışarıya çıkıp çadırlarına doğru ilerler ve arkadaşı Casy ile karşılaşır ve Casy ona çiftlik sahiplerinin onları çok ucuza çalıştırdıkları için ayaklandıklarını ve aynısını kendilerine de uygulayacaklarını ve içerideki insanları uyarmaları gerektiğini söyler. Fakat konuşmaları bitmeden polis çadırları basar ve Casy’i öldürürler. Bunun üzerine Tom da polislerden birini öldürür. Durumu ailesine anlatır. Burada da daha fazla kalamazlar. Yine onlara yol görünmüştür.
Yalo çıktıklarında yol boyunca pamuk işçileri aranıyor diye yazan ilanlara rastlarlar ve oraya gidip pamuk tarlalarında çalışmaya başlarlar. Fakat hayat çok acımasızdır. Talihsizlik bir türlü peşlerini bırakmaz. Tarlada çalışırken yağmur yağmaya başlar. Acele ile herkes kaldıkları yere dönerler. Bu sırada Tom’un kardeşi Rosashorn doğum yapmak üzeredir. Annesi ve komşulardan biri ona yardım etmek için erkekleri dışarı çıkarırlar. Bu sırada yağmur iyice hızlanır. Erkekler yükselen suyun yönünü değiştirmek için mücadele ederler ama başarılı olamazlar. Her yer su ve çamur içindedir. Arabalar suların altında kalmıştır. İnsanlar çaresizlik içinde birbirlerine yardım etmeye çalışırlar.

Rosashorn ölü bir çocuk dünyaya getirir. Annesi onu daha güvenli bir yere götürmesi gerektiğini düşünür. Çocukları da yanına alarak otoyola doğru yürümeye başlar bu o kadar da kolay değildir. Çünkü su yükselmeye devam etmektedir. Otoyolda yürümeye başlarlar. Yolun kenarında bir ahır olduğunu görürler ve içeri girerler. Anne, kızına ve diğer çocuklarına oturabilecek bir yer ararken içeride iki kişinin olduğunu görürler. Çocuk korku ile “buranın sahibi misiniz?” diye sorar. Anne de “yağmurdan korunmak için buraya girdik kızımız hasta” der ve bir battaniye ister. Çocuk yerde duran kirli battaniyeyi verir ve babası için biraz süt ister. Çocuk o kadar yalvarmıştı ki anne ve kız göz göze gelirler. Kız soluğunu tutar ve annesine “olur” der. Anne bu duruma çok sevinmiştir. Rose of Sharon herkesin dışarı çıkmasını ister.

Sonra yorgun vücudunu sürükleyerek köşeye doğru ilerler ve yavaş yavaş adamın yanına uzanır. Adam başını iki yana sallar. Rose of Sharon yorganın bir ucunu indirir, göğsünü çıkarır ve “emmelisin” der.

KARAKTER TAHLİLLERİ

Tom Joad: Adam öldürmekten hapse girmiş, cezasını çektikten sonra joad ailesinin yanına dönmüştür. Tom çocukların arasında başı çeker. Cesur yürekli, hiçbir şeyden sakınmayan birisidir. O da bu düzeni onaylamaz. Ona göre insanların topraklarından kovulmaları, göçebe olmaları insanlık dışı bir harekettir. Ona göre kötülüğü yaratan yoksulluktu. Elden ne gelirse yapılmalıydı. Yanlızca bir şeye dikkat edilmeliydi. Ne zaman ileri doğru bir adım atılsa geriye kayılması doğaldı ama hiç bir zaman başlanılan yere dönülemezdi. Bu kanıtlanabilirse yapılanın doğru olduğunu gösterirdi. Öyle görülmese bilr aslında yitirilen bir şey yoktu.

Tom’a göre insanlar bir araya gelip sesini yükseltmeliydi. Zenginler yan gelip yatarken binlerce namuslu insan açlıktan ölüyor, göçe zorlanıyordu. Buna bir son verilmeliydi. Ona göre ortalıkta tabancalarıyla oynayan polisler olmayınca düzen daha kolay sağlanıyordu.

Cosy (Kasabanın Papazı): Cosy yıllarca papazlık yapmış fakat daha sonra kendince bir sürü günaha, fikre kapılmış, bu yüzden papazlığı bırakmış bir kişi. İşin garip olan yanı ise bu fikirlerin kendince mantıklı olması…
Cosy’e göre insanlarda din korkusu diye bir şey kalmamıştır. Kendisi bile bunu yitirmiştir. Yaptığı duaları bile isteyerek yapmaz. Çünkü Cosy insanlara söylevler yaparken, günah olan şeyleri bir bir sıralarken kendisinin iki yüzlü biri olduğuna inanır ve papazlığı bırakır.

Cosy aslında iyi niyetlidir. Yaptığı işi tam yapamadığı için suçluluk duya ve kendini çok aciz hisseder. Cosy romanın ilerleyen bölümlerinde Tom’un suçunu üstüne alır ve onu yerine hapishaneye girer. Bu ona göre yaptığı en iyi iştir.

Cosy birlikte olununca nedenli kutsal olduğunu düşünür. Ona göre birleşen insanlık da kutsaldı. Ancak zavallı, küçücük bir insan lokmasını ağzına alıp kaçtığında, bağırıp çağırarak döğüşmeye başladığında kutsallığını yitirir. Bu tür insanlar kutsallığı mahveder. Ama birlikite çalışan insanlar, birbirleri için değil tüm insanlık için çalışanlar, işte doğru olan, kutsal olan budur.

Anne: Yüzü hiç de yumuşak olmayan, kendinden emin, iradeli bir yüzdür. Ela gözler bir insanın başına gelebilecek bütün acıları gördükten sonra sıkıntıları ve kederleri adım adım aşarak yüce bir sakinliğe insanüstü bir anlayışa ulaşmış gibidir. Ailenin direği olarak durumunu, kimse tarafından elinden alınmayacak güçlü mevkiini biliyor, kabulleniyor, bunu hoşnutlukla karşılıyor gibidir. Kendisi acıyı ve korkuyu kabullenmedikçe ne Tom’un ne de çocukların acı ve korkuyla karşılaşmayacağını bildiğinden bunları durmadan inkar ediyor gibidir. Onun için huzur mutluluktan daha önemlidir soğukkanlılığına her zaman güvenir. Ailedeki önemli konumundan dolayı soylu ve sakin bir güzelliğe sahiptir. Yaraları hep o sardığından elleri heyecansız, emin ve sessizdir. Son söz onun olduğu için kararlarında isabetli ve haklıdır. Kendisi sallandığında ailenin sarsılacağını, umutsuzluğa düştüğü an yıkılacağını, dağılıp gideceklerini iyi bilir.

Onun için tek önemli olan şey şartlar ne olursa olsun ailenin dağılmamasıdır. Yaşamdan beklediği, karınlarını doyuracak kadar aş, başlarını sokacak kadar bir ev ve çalışacak kadar toprak. Onun için toplumda herkes aynıdır. Belli bir sınıflandırma yapmaz ama zaman zaman kurulan dünya düzenine isyan eder.

Noah: Ailenin ilk çocuğudur. Uzun boylu ve içine kapanık bir delikanlıdır. Yaşamı boyunca hiç sinirlenmemiştir. Yavaş hareket edip az konuştuğu için onu tanımayanlar onu aptal zannederler. Oysa o garip bir insandır. Ne büyük gurur ne de cinsel dürtüleri vardır. Ailesini çok seven ama bunu asla belli etmeyen bir delikanlıdır. Tüm dünyaya yabancı ama asla yanlız olmayan biridir. İnsanların istedikleri ve gerek şeylere karşı umursamaz, sessiz sakin garip bir insandır.

Rose of Sharon: Evin genç ve yeni evli kızıdır. Kendisi hamile olduğu için bütün düşünceleri ve davranışları taşıdığı bebeğe yöneliktir. Ona göre bütün dünya gebedir. Aklında yanlızca üreme ve çocuk doğurma vardır. Kendinden hoşnuttur. Yanlızca önemli olmayan ufak tefek şeylerden yakınır. Çevresindeki dünya küçülmüş ve kendisi tam ortasında kalmış gibidir. Onun tek istediği California’ya gidip orada yetişmek ve çok para kazanıp ev, araba alıp çocuğunu en iyi şartlarda doğurmak ve yetiştirmek.

O aslında dünyadaki herşeyi toz pembe olarak görmüştür. Ta ki olaylar onun istediği gibi gelişmeyip yersiz yurtsuz kalana kadar ve ölü çocuk dünyaya getirene kadar.

Connie: Rose of Sharon’un kocası evin damadı. Connie’de karısından farklı düşünmemektedir. Bu yolculuğa çıkarken bu kadar zor olacağını düşünmez ve pişman olur bir yanda hamile karısı bir yanda işsizlik ve göçebelik zaman ilerledikçe zor gelir ve aileyi yarı yolda bırakarak yanlarından ayrılır.

YER ve ZAMAN

Olay Oklohama ile California arasında geçer. Belli bir zaman yoktur.

ROMANIN YAZILIŞ NEDENİ ve ANAFİKİRİ

Topraklarından koparılan ve iş bulma umuduyla yollara dökülen tarım emekçilerinin, kendilerine bir lokma ekmeği bile çok gören bir sistemin kanlı sömürüsüne başkaldırışı, baskıya ve açlığa karşı umutla direnişi anlatmak için yazılmıştır.

YAZARIN VERMEK İSTEDİĞİ MESAJLAR

1) Bir insan ancak ekmeğini çıkarabildiği ve vergisini ödeyebildiği sürece toprağı elinde tutabilirdi. Bu mümkündü. Evet, günün birinde ürünü mahvolana nve bankadan borç almak zorunda kalana dek yapabilirdi bunu…

Ama bir banka yada şirket yapamazdı bunu. Çünkü bunlar soluk alan, et yiyen yaratıklar değillerdi ki. Onlar hava diye ciğerlerine kazançlarını çekerler, işlettşklerş paraların faizleriyle beslenirlerdi. Eğer bunlardan yoksun kalırlarsa tıpkı insanların havasızlıktan ve açlıktan ölecekleri gibi ölürlerdi.

2) Evrendeki organik yada inorganik, herhangi bir maddenin tersine insan yaptığı işi aşar, kavramlarının basamaklarını tırmanır, başarılarının önüne geçer,insan için bunu söyleyebilirsiniz. Kanramlar değişip yıkılınca ulusal, dinsel, ekonomik düşüncenin dar, karanlık yolları, okullar, felsefeler, gelişip parçalandıklarında insan uzanır, kimi zaman acıyla kimi zaman yanılgıya düşerek ileri doğru uzanmaya çalışır. Öne doğru bir adım arılınca, geri kayabilir. Ama yanlızca yarım adım, asla tam bir adım değil. Bunu söyleyebilir, bilebilirsiniz. Siyah uçaklardan Pazar yerlerinin üstüne bombalar atıldığında, mahkumlar domuzlar gibi öldürüldüğünde bundan emin olabilirsiniz. Eğer ileri doğru bir adım atılmasaydı, bu yolda çekilen acılar canlı olmasaydı, bombalar düşmez, boğazlar kesilmezdi. Bombaların sonu gelip de bombacıların hala yaşadıkları dönemden korkun. Çünkü her bomba savaşma ruhunun ölmediğinin kanıtıdır. Grevlerin kesildiği ama büyük patronların yaşadığı dönemlerden korkun. Çünkü ezilen her küçük grev ileri doğru atılan bir adımın kanıtıdır. Şunu da unutmayın: İnsanoğlu’nu bir kavram için savaşmadığı, uğrunda ölmediği zaman gelip çatmıştır. Çünkü bu tek nitelik insanoğlunun temelidir ve insanın bu tek niteliği belirleyicidir.

3) İki adam tek bir adam kadar yalnız ve şaşkın değildir. Ve işte bu ilk “biz” den daha teklikeli şeyler oluşuyor. “Biraz yiyeceğim var” artı “benim hiç yiyeceğim yok”. Eğer bu problemin sonucu “bizim biraz yiyeceğimiz var “ ise iş yoluna girmiş, hareket başlamış demektir. Şimdi biraz çarpma yapalım. Bu toprak bu traktör bizim. Çukurun dibinde yan yana çömelmiş iki adam, yanan ateş, tek bir kaptan yenen yemek, sessiz gözleri mermer parçalarını andıran kadınlar; arkada anlamadıkları sözcükleri can kulağıyla dinleyen çocuklar. Gece ilerliyor. Bebek soğuk almış. Şu battaniyeyi al. Yündür. Annemin battaniyesiydi… Al da bebeğin üstüne ört işte bombalanacak şey bu. “Ben” den “Biz” e doğru gidişin başlangıcı bu…

Eğer insanların sahip olmaları gereken bir çok şeye sahip olan sizler bunu anlayabilseniz, kendinizi kurtarabilirsiniz. Ama bunu bilemezsinizç çünkü sahip olma niteliği sizi her zaman “ben” de bırakır ve sonsuza dek sizi “ben” den ayırır.

4) Topraklarını ellerinden kaçırma olasılığı ile karşı karşıya olan bütün toprak sahiplari tarihi okuyabilir. Şu önemli gerçekleri öğrenebilirlerdi. Mülkiyet bir avuç adamın elinde toplandığı zaman, daha çabuk yitirir ve bunu tamamlayan gerçek: halkın çoğu aç ve çıplak olduğu zaman kendisinde gereken şeyleri zorla alır ve çığlığı daha da güçlendirmeye ve onları bir araya getirmeye yarar yanlızca…

Büyük toprak sahipleri kendilerini korumak için dernekler kurup insanların nasıl gözlerini korkutacaklarını, onları nasıl öldüreceklerini tartıştılar. Tek bir şeyden korkuyorlardı. 300 bin kişi tek bir önder altında yürürlerse her şey biterdi. Aç ve yoksul 300 bin kişi öz bilinçlerine varırlarsa, tüm bu topraklar onların olur, hiç bir silah onları durduramazdı.
Aç insanların bakıçlarına giderek artan bir öfke yerleşiyor, Gazap Üzümleri insanların ruhunda olgunlaşıyor ve bağ bozumu yaklaşıyor.

5) Kadınlar erkeklerini gözlüyorlardı. Yıkılma noktasına gelip gelmediklerini merak ediyorlardı. Kadınlar sessizce durup baktılar. Ne zaman birkaç erkek bir araya gelse yüzlerindeki korku siliniyor, yerini öfke alıyordu ve kadınlar rahat bir soluk alıyordu. O zaman kaygılanacak birşey olmadığını anlıyorlardı. Yıkılma noktasına varılmamıştı. Korku gazaba dönüştüğü sürece asla varılmayacaktı.

KİTAP BANA NE KAZANDIRDI

İnsanların kendi topraklarından, kendi yurtlarından başka hiçbir yerde mutlu olamayacaklarını düşünüyor ve ekliyorum. Dünyada hiçbir şey insanın kendi özgürlüğü kadar güzel ve mükemmel olamaz. Bana göre insanlar özgürlükleri için sonuna kadar mücadele etmeliler. İnsanlar kolay yolu seçmeden zoru başarmalılar.
Ben bu romanı okurken, insanların başka güçler tarafından oradan oraya savrulması, onlara bir hayvan muamelesi yapılması, güçsüz insanların çaresizliğinin bir takım insanları mutlu etmesi beni çok etkiledi. Roman yıllar önce yazılmasına rağmen, günümüzde bile gazap üzümlerini yaşayan o kadar çok toplumlar var ki sanki o günler tekrardan yaşanıyor gibi. Hep insanların geçmişten neden ders almadığını düşünürüz. Fakat bu soru uzun süre cevapsız kalacak gibi. Çünkü yer yüzünde yaşayan güçlü insanlar gittikçe acımasız oluyor, güçsüz insanların da gün geçtikce umutları tükeniyor…

JOHN STEİNBECK (1902-1968)

Öğretmenlik yaparak geçimlerini sağlayan bir anne babanın çocuğuydu. Alman asıllı olan ailesi ona iyi bir tahsil yaptıramadı. Steinbeck hem okuyor, hem de çiftliklerde ayak işleri yaparak para kazanıyordu. Stanford üniversitesine yazıldığı gün annesine şöyle demişti: “ ancak ilgimi çeken derslere devam edeceğim; diploma alıp alamayacağım umurumda değil. ”
Sık sık okulu bırakıp Sanilas vadisine dönüyordu; çiftlik işlerinde çalışarak harçlığını kazanıyordu. 23 yaşındayken, kazandığı parayla Newyork’a gitti. Okuduğu kitapların tesirinde kalmış, yazar olmak istiyordu. Ancak gazetelerde muhabirlik işi dahi bulamayıp boyacı çıraklığına başladı. İnşaat işçiliği, gazete dağıtıcılığı, eczacı çıraklığı dahil bir sürü işe girdi çıktı. Sonunda California’ya döndü. Yazarlık fikrinden bir türkü vaz geçemiyordu. Yazı denemeleri için ona bol zaman verecek bir iş arıyordu. Çiftlik bekçiliğinde karar kıldı. Korsan Morgan’ın hayatını konu alan Altın Kupa (cup of gold) roman denemesi bekçilik denemesinin ilk meyvesi oldu. Evlendi ve Hacific Grovea’ ya yerleşti. Maddi sıkıntılarla geçen ilk evlilik yıllarında Cennet Çayırlarını (pastures of heaven) ve Bilinmeyen Bir Tanrıya’yı (to a god unknown) yazdı. 3 kitabı da ona para ve şöhret kazandıramadı. Devamlı para sıkıntısı çeken Steinbeck, ayak takımının bulunduğu meyhanelerde gece sohbetlerine katılmaya başladı. Bu sohbetlerin bir ürünü olan Yukarı Mahalle çok beğenildi ve ona ummadığı kadar para kazandırdı. Cesareti artan yazar Bitmeyen Kavga’yı yazdı. Meyve toplayıcılarının hayatını konu alan bu roman satmadığı gibi ona “Komünist” damgasını yedirdi.
Steinbeck’de bitmaz tükenmez bir inat vardı. Ben büyük bür yazar olacağım ve sizler de göreceksiniz diyordu. 1937 de kaleme aldığı Fareler ve İnsanlar ona beklediği şöhreti kazandırdı.
1939 da İskandinavya’ya yaptığı gezinin arkasından ünlü romanı Gazap Üzümlerini neşretti. Toprakları alınan ve tarım işçisi olarak Oklohama’ya göç etmek zorunda kalan insanların trajedisini konu alan bu roman, yazara Pulitzer ödülünü kazandırdı. Kitabında küçük toprak sahiplerinin bankalar ve tüccarlar tarafından aldatıldığını, büyük sermayenin küçükleri yutarak beslendiğini, sanayi tarımının sömürüye dayandığını açık bir dille anlattı.
Amerikan toplumunun çeşitli kesimlerinden örnek alarak insan hayatının trajik yönlerini romanlaştırdı.
Diğer eserleri: Aybattı, Sardalya Sokağı, Dik Başlılar Otobüsü, Cennet Yolu, Uğurlu Perşembe, Rusya Seyahati
Steinbeck 1962 de Nobel ödülü almış, hem toplum hem fert psikolojisini konu alan değerli eserler vermiştir.

Add a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir